30 Ekim 2012 Salı

Endonezya maceramda bölüm 2

Eğer gideceğiniz yer hakkında bir fikriniz yoksa, yolculuk aylar haftalar sürüyormuş gibi gelir, vardığınızdaysa sanki göz açıp kapamışsınız da orada belirivermişsiniz gibidir, aslında sadece bir kaç saattir. Herhangi bir arabaya bindikten sonra en fazla 15 dk uyanık kalabilen ben, bir dakika uyuyamıyorum. Heyecanım içimden taşıp taşıp duruyor. Çaktırmıyorum güya, ben yıllardır burdayım havası vermeye çalışıyorum beyaz tenim ve yuvarlak gözlerimle, esmer tenli ve çekik gözlü insanlara. Üstelik de kocaman valizlerim ve "am,is,are"lı cümlelerimle.

Demişlerdi ki Endonezya sıcak. Eyvallah. Ona göre yazlık kıyafetlerimle geliyorum zaten. Güneş gözlüğüm kafamda, artistim. Uçaktan inip hava alanından çıkana kadar diyorum ki neresi sıcak, dalga mı geçiyorlar benimle. Meğer her şey klimanın bana bir oyunuymuş. Kapıdan dışarı adım atmamla yüzümü bir sauna sıcaklığında hava yalıyarak geçiyor. Resmen yavaş yavaş buharlaşıyorum. Isınıp sıvılaştıkça yavaştan bir gülümseme yerleşiyor yüzüme. Endonez insanının dertsiz tasasız ve her daim sakin ve neşeli halinin sırrını o anda çözüyorum.

Travelın içinde olduğu gibi 3 kişilik koltuk benim ama hareket etmek mümkün değil. (Bu arada travela 105000 rupiah ödüyorum yani yaklaşık eşit 20 tl. Bizim paramıza ulaşmak için 5000e bölmek yeterli.) Çünkü klima nedense yalnızca bir yeri soğutuyor, öyle ki ayağım azıcık dışarı çıksa yanıyor, hemen klimanın üflediği yere tünüyorum. 26 saattir uykuzum ve üstelik yolculuk yapmaktayım. Bayıldım bayılacağım. Heyecan dolayısıyla uyumaksa mümkün değil. Tam bir işkence. Etrafı incelemeye başlıyorum ben de. Kocaman uzun uzun binalar, kaldırımsız geniş ama trafiğin eksik olmadığı yollar. Daha sonra öğreniyorum ki Jakarta'da kaldırım normal şehir içi yollarda bile yokmuş. Bandung daha insaflı çıktığı için şükrediyorum, dar da olsa kaldırıma benzer bir şeyler var
İşte becaklar ! :)

yol kenarlarında. Ama bunun çok normal olduğunu daha sonra öğreniyorum. Çünkü benzin inanılmaz ucuz olduğu için yarım saatlik yol, en lüks taksiyle bile max 25000 Rp. (5küsür lira) tutuyor. Halkın büyük çoğunluğu, büyük küçük demeden motorsiklet kullanıyor burada. Öyle olunca dolayısıyla bana da 3 defa binmek nasip oldu. Endonezya'ya geldiyseniz, motorlardan kaçışınız yok. Çünkü sürekli trafik olan yollarda trafik dinlemeden inanılmaz kısa sürede gideceğiniz yere götüren tek taşıt bu. Üstelik motosiklet taksiler de var. Süren amcanın arkasına binip gidiyorsunuz. Bu toplu taşıma araçlarına "oceg" (ya da ocek de olabilir, onu tam hatırlayamadım şimdi.) diyorlar.
Bir de "becak"lar var ki, onlar en eğlenceli toplu taşıma araçları bence. 3 tekerlekli bir bisikletin önüne yerleştirilmiş, max iki kişinin oturabileceği şekilde yapılmış bir düzenekle toplu taşıma aracı oluşturulmuş. En ucuz ve en havadar yolculuğu bunlarla yapmak pek mümkün. :)

Evet en sonunda varıyorum Bandung'a. Bilmediğim bir yerde (Daha sonra bizim Giant marketin önü olduğunu öğrendiğim:P) iniyorum. Daha yüz yüze tanışmadığım arkadaşım Anita beni almaya geliyor. Ve taksi tutup kalacağım yere gidiyoruz. İnanılaz yorgunum.

Nadiren de olsa, yalnızlık insana iyi gelir, ama öyle böyle değil, bir kaç saatlik değil, 13 14 saatlik uzaklık kadar, 2 okyanusluk mesafe kadar, tek kelime kendi dilini konuşamamak kadar, dolu dolu bir bardak yalnızlık. Bir hafta kadar bir bardak suyla yuttuğum yalnızlık kadar iyi gelen, iyi geldiği kadar da yan etkisi olan bir ilaca daha rastlamadım, yani en azından benim kullandıklarım arasında yoktu. Eczacılık hayatımda karşılaşırım belki de bir gün...

Daha yazarım ben o net de :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder